Gitme imkânı bulamadığımız yerlere dilediğimiz her an gidebilmemizi, farklı kültürleri öğrenebilmemizi, tanımadığımız insanları tanıyabilmemizi sağlamaz mı kitap okumak? Hiç tanımadığımız bir insanın yaşadıklarına şahit olabilmemizi, acılarına ortak olabilmemizi, empati yapabilmemizi, bilmediğimiz duyguların hayatı nasıl değiştirebildiğini öğrenmemizi sağlamaz mı? Herhangi bir konuda bizim gibi düşünmeyen insanların düşüncelerinin nasıl ve neye göre şekillendiğini anlamamızı sağlar, kitap okumak… Bazen hayatımızdaki tüm duyguları başkalarının ne şekilde yaşadığını görmemizi sağlar bazen de yaşadığımız acıları yalnızca bizim değil başkalarının da yaşadığına tanık olmamızı… Duyduğumuz bir sözün ne anlamlara geldiğini öğrenmemizi, bir olayın hayatımızı nasıl değiştirebileceğini anlamamızı sağlarken bir yandan da bakış açımızı nasıl geliştirdiğine şahit oluruz. Okudukça tanıdığımız karakter hakkında ilk sayfalarda farklı düşünürken hikâye ilerledikçe düşüncelerimizin nasıl değiştiğini fark ederiz. Bir bakıma insanlara karşı önyargılarımızdan kurtulmamızı sağlar kitap okumak. Dünyanın kendi etrafımızda dönmediğini, bizim alışık olduğumuz çevreden farklı çevreler olduğunu, her şeyin doğrusunun bizim doğrumuzla sınırlı olmadığını görürüz. Kitap okuyan insan adaletli insandır, önyargıları olmayan, hayatta her şeyin olabileceğinin farkında olan ve hiçbir şeyi ötekileştirmeyen insandır. Çoğu zaman hangi kitabı okuduğumuzun önemi yoktur. Önemli olan kitap okumaktır. Bu yazımda sizlere çocuk kitabı olduğu düşünülen fakat yetişkin yaşta okunduğunda bakış açımızı değiştiren beş kitaptan bahsedeceğim.
1. Küçük Prens – Antoine de Saint-Exupéry
1945 yılında çocuk masalı olarak yazılan Küçük Prens birçoğumuzun başucu kitabıdır muhakkak… Çocuk yaşta okuyanlarımız dışında yetişkin yaşta da okuma fırsatı bulanların neredeyse her satırının altını çizdiği ve kendine yeni fikirler katarak ders çıkarttığı muazzam bir eser. Yazar, “Küçüklerin gözünden büyükler ne hatalar yapıyor anlaşılsın istedim” der. Yazarın amaçladığı mesajları oldukça başarılı bir şekilde veren Küçük Prens aynı zamanda neredeyse günümüzü anlatıyor. Birçoğumuzun sanal aleme kapıldığı günümüzde hazırcılığa da fazlasıyla alışmış durumdayız. Kalabalığımızda yalnızlaştıkça hepimiz hazıra giderek alıştık. İstediğimiz her şeyi bazen raflardan bazen mobil uygulamalardan birkaç saniye içinde satın alıyoruz.
“İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar.”
Büyük anlamlar çıkarılası sözler değil mi? Yazıldığı yıllardan ziyade günümüzde düşünür ve gelişen teknolojiyi iyi kullanamadığımızı ve sosyal medyanın kurbanları olduğumuzu da hesaba katarsak kendimize kurduğumuz bu sanal dünyada her şeyi anında elde edebiliyorken nasıl yalnızlaştığımızı daha iyi görüyorum. Dostluğun bile çıkara dönüştüğünü, gerçeklikten uzaklaştığını elimizde olsa dostluğu bile satın almaya çalışacağımızı fark ediyorum. Önyargılarımızdan kurtulamadığımızı, dünyayı kendi etrafımızda dönüyor sandığımızı ama gün geldiğinde alıştığımız hazırcılıkla nasıl tek başımıza kalacağımızı görüyorum. Her ne kadar çocuk masalı olarak bilinse de yetişkinler için yazılmış küçük bir kitaptır, Küçük Prens…
2. Alice Harikalar Diyarında
Alice, tavşan, harikalar diyarı ve kraliçe… Hepsinin ifade ettiği anlam farklı farklı ve hangi açıdan bakarsak o düşünceye uyabilen iyi kurgulama. Çocukken okuduğumuzda hayal dünyamızı var eden ve hayal kurabilme yetimizi geliştiren nadide kitaplardan bir tanesi. Yetişkin yaşta okuduğumuzda ise farkındalık yaratıyor adeta. Okuduğum zaman beni en çok etkileyen ve düşündüren söz; “Nereye gitmek istediğini bilmiyorsan, hangi yoldan gideceğin fark etmez” olmuştu. Tavşan bu sözü ile Alice’e yolunu bilmediğin sürece benim sana vereceğim tavsiyelerin hiçbir önemi yoktur, mesajı verir aslında. Hayatımızda da böyle değil midir? Tavsiye almak özellikle de işin uzmanından tavsiye almak mutlaka önemlidir. Ancak kendimize ait bir rotamız yoksa aldığımız tavsiyenin hiçbir önemi yoktur çünkü hedefimiz yoksa ya da hedefimizin ne olduğunu bilmiyorsak vardığımız yerin güzelliğini de yakalayamayız.
3. Robinson Crusoe – Daniel Defoe
Robinson Crusoe, ani bir fırtınada içinde bulunduğu gemiden zorluklarla tek başına nasıl kurtulduğunu ve ıssız adada tek başına nasıl hayat mücadelesi verdiğini anlatır. Ailesi denize açılmasına şiddetle karşıyken ve başına gelebilecek tüm tehlikelerden de bahsedilmişken Robinson kendi kararının arkasında durarak yola çıkar. Hikaye aldığı kararın sonuçlarına tek başına nasıl göğüs gerdiğini gösterir bizlere… Vardığı ıssız adada kendine ilkel de olsa yeni bir yaşam kurmaya başlamışken yerlilerin ayin yapmaya gelmesine ve ayin sonunda bir kişiyi yiyerek kurban vermelerine tanıklık eder. Ettiği tanıklık sonrasında kurtardığı bir kurbanla birlikte yaşamaya başlar ve birlikte hayatta kalma mücadelesi verirler. Kitabın çarpıcı bir şekilde verdiği ders ise bana göre aldığımız kararların sonuçlarına razı olarak hayata küsmemiz değil eğer yanlış bir karar aldıysak ve sonucu beklediğimiz gibi olmadıysa hayata yeniden nasıl sarılmamız ve başlamamız gerektiğini anlatıyor olmasıdır.
4. MOMO – Michael Ende
Michael Ende; “Benim kitaplarım 8 ve 80 yaş arasındaki tüm çocuklar içindir” der. Tek cümlesi ile kitaplarının yalnızca çocuklar için değil biz yetişkinler için de farkındalık yaratabileceğini anlıyoruz aslında. Momo’nun hikayesinde olay, şehre “Duman Adamlar”ın gelmesiyle başlar. Duman Adamlar yaşayan halkın yalnızca para peşinde olmasına, dostlarını terk etmelerine, çocuklarının yaşlarına göre davranmalarına engel olmalarına sebep olur. Momo’nun alışık olduğu o sıcak ve rengarenk şehrin artık durağan ve griye dönüşmesine sebep olurlar. Kimse bir anda ne olduğunu ve neye dönüştüklerini fark etmese de Momo her şeyin farkındadır ve buna “Dur!” demesi gerektiğine inanır. Hikâyenin geri kalanında da olanları sorgulayarak ve tartışarak tüm bu yaşananlarla nasıl savaştığına şahit oluruz. Tartışma yeteneğimizin farkına varmamızı sağlayan kitap sayesinde yaşanan her şeyi olduğu gibi kabullenmek yerine doğruyu bulmaya çalışmamız gerektiğini ve ortada bir yanlış varken ikna olmak yerine sorgulayarak doğrudan vazgeçmememiz gerektiğini öğrenir ya da hatırlarız.
5. Seçme Öyküler – Ömer Seyfettin
Öykü anlatabiliyor olmanın hayatımızda ne kadar işimize yaradığını düşündünüz mü? Zaman zaman dile getirmek istediklerimizi öykü anlatarak daha anlaşılır hale getirebilir zaman zaman da içinde bulunduğumuz duygu ve düşünce durumunun anlatacağımız öyküler sayesinde karşı tarafa daha iyi işlemesini sağlayabiliriz. Ömer Seyfettin, çok sayıda tez yazan bir yazardır. Yazdığı tezlerde anlattıklarını savunabilmek ve ispat edebilmek için öykü yazmayı tercih eder. Hedeflerini de gerçekleştirir aslında. Yazdığı öyküler sayesinde anlatmak istediği her şeyi okuyanlarına geçirmeyi başarır. Ömer Seyfettin’i okuduğum zaman öykü anlatabilmenin hayatımızda ne kadar önemli olduğunu anlıyorum. Öykü anlatabilmenin iletişim gücümüzü ne kadar güçlendirdiğini görüyorum. İşte tam da bu yüzden öyküleme yeteneğimizi geliştiriyor Ömer Seyfettin kitaplarında.
Kitapların Yeri
“Kitap işte” deyip geçmemek gerekiyor. Okumak bizi her anlamda geliştirir eğer doğru okumayı öğrenirsek. Bakış açımızı geliştirir, ufkumuzu genişletir ve yeni fikirler üretebilmemizi sağlar. Çocuk kitapları olarak geçen birçok kitapsa aslında yetişkinler tarafından mutlaka okunmalıdır diye düşünüyorum. Zira hayata çocuk gibi bakabilmek zor olsa da oldukça keyiflidir. Hayata çocuk gibi bakabilmek çok daha masumdur ve farkında bile olmadığımız hatalarımızı görmemizi sağlar. Unutmayın,
“Her çocuk bir dahi ve her dahi bir çocuktur.”