fbpx

Ne için spor yapıyoruz? Yalnızca sağlıklı olmak için mi? Birçoğumuzun spor yapmak, spor salonu denildiği zaman aklına gelen ilk şey sağlıklı bir yaşam oluyor. Sağlıklı bir yaşam için anahtar yolların en başında gelen mutlaka düzenli spor yapmaktır. Sporun sağlıklı yaşam kalitemizi artırmadaki etkisi yadsınamaz bir gerçek. Sağlığımıza; kaslarımızın gelişmesi, vücut direncimizin yükselmesi, vücut kütle indeksimizin gerektiği oranda olması, gelecekte geçirilme ihtimali olan hastalıkların risk yüzdesini düşürme gibi birçok etkisi vardır. Fiziksel sağlığın gelişmesi ve güçlendirilmesi için de spor yapmaya karar veririz. Spor her yerde yapılabiliyor da olsa düzenli ve kendimize uygun bir program ile egzersiz yapmanın yolu spor salonlarından geçer. Alanında uzmanlaşmış spor antrenörleri sayesinde vücudumuz için en uygun egzersizleri yine kendimize uygun bir süre ve sıklıkla düzenli bir şekilde yapabiliriz.

Düzenli bir şekilde spor yapmak yalnızca fiziksel sağlığımıza mı etki eder? Tabii ki hayır. Sporun fiziksel sağlığımıza ne kadar etkisi varsa bir o kadar da mental sağlığımıza etkisi vardır. Spor yapmaya başladıktan kısa bir süre sonra kişinin vücudundaki yorgunluk halinin azalması ve dolayısıyla kendini çok daha enerji dolu hissetmesi bir başka etkisidir. Yorgunluk ve enerji durumundaki değişim ise mental sağlığımıza katkıda bulunur. Ayrıca spor yaptıkça vücudumuz daha fazla endorfin salgılamaya başlar. Bu sayede de kişi kendini daha mutlu hissetmeye başlar. Yalnızca endorfin değil hem serotonin hem de dopamin seviyemizde artış sağlar. Böylece kişi mental açıdan daha sakin ve stressiz bir yapıya kavuşur.

Dünya üzerindeki insanların yarıdan fazlası sabah erken uyanmakta güçlük çeker. Birçoğumuz gece, sabah erken kalkacağımıza dair kendimize söz veririz fakat alarm çaldığında bir türlü yataktan çıkamayız. Sabah erken kalkmak günümüzü verimli geçirmemizi ve daha berrak bir zihin ile enerji dolu yaşamamızı sağlar. Düzenli spor sayesinde hem mental hem de fiziki sağlık kalitemiz artacağından uyku kalitemizde de artış sağlanır. Böylece uykuya daha rahat geçebilir ve sabahları çok daha sakin ve berrak bir zihin ile güne başlayabiliriz. Tüm bunlar ise hem günümüze hem de işlerimize daha iyi motive olmamızı ve kendimizi daha güçlü hissetmemizi sağlar. Peki insanlar spor salonlarına yalnızca bu amaçlar için mi gidiyor?

Spor salonu hepimiz için daha düzenli ve kendimize uygun yöntemler ile egzersiz yapmamızı sağlar. Bu nedenle de spor yapmaya karar verdiğimizde spor sektörü içinde uzman antrenörler ile çalışmayı tercih ederiz. Fakat yapılan araştırmalar gösteriyor ki kişilerin spor salonlarına gitmesinin tek sebebi fiziksel ve mental sağlık kalitesini artırmak değil. Fiziksel ve mental sağlık kalitesinin dışında ve kariyer alanında ilerlemek için de spor salonlarına gidilmektedir. Çalışmak istediği yerin üst düzey çalışanlarının gittiği salonları tercih ederek burada onlarla tanışma fırsatı yaratmak isteyenler de vardır. Spor salonlarına gelip gözlem yaparak kendi işi ile ilgili ortaklık kurmak isteyenler olduğu gibi çalışmak istediği şirketten kişiler ile arkadaşlık kurarak kariyerinde yükselmek isteyenler de oluyor. Ayrıca spor yapmanın kişideki özgüveni artırdığını da düşünürsek sosyal bir ortama dahil olmayı da kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Yapı olarak çekingen ve kolay iletişim kuramayan kişilerin spor salonlarına gelerek bu zincirlerinden kurtuldukları da bilinen bir gerçektir. Ayrıca sosyalleşen kişinin iletişimini giderek güçlendirmesi ile yeni arkadaşlıklar edindiği de yapılan araştırmalar sonucunda görülmüştür. Dolayısıyla spor salonları kişiler için yalnızca fiziksel ve mental sağlık değil iş, kariyer ve sosyalleşme de vaat eder.

 

 

 

Dünya üzerinde yaşamış, yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan herkes için ortak olan bir şey var aslında. Kendimizi mutlu hissetmek, başarmış olarak görmek, ruhsal huzurumuzun yerinde olması ve bizi güçlendirmesi. Günümüz dünya şartlarında onca problem varken bireysel olarak nasıl kendimizi huzurlu ve mutlu hissedebiliriz ki diye düşündüğümüz çokça vakit oluyor. Aslına bakılırsa işin özü tam olarak bireysel huzur, mutluluk ve başarıdan geçiyor. İnsanlar tek başlarına kendilerini her anlamda iyi ve güçlü hissettiği zaman dünyada değişmesi gereken her şey için biraz daha motive oluyoruz. Peki bir insanın kendini iyi hissetmesi ne kadar zor?

Hepimizin hayalleri var. Hayal kurmayı sevsek de sevmesek de farkında bile olmadan hepimiz yaşamak istediğimiz hayatın hayalini kurar ve bazen iç huzurumuzu o hayaller ile sağlamaya çalışırız. Hayal kurmak insanın doğasında vardır ve o hayaller ile iç huzuru sağlamaya çalışmak bilincimizin bizi güçlendirmek için oynadığı oyunlardır. Aslında bilincimizin bize vermek istediği mesaj “Eğer bu hayallerin için adım atmaya başlarsan istediğin hayatı yaşaman sandığın kadar zor olmayacak”. İçinde bulunduğumuz hayatın omuzlarımıza yüklediği sorumluluklar, her şeyin üst üste geldiği, özgüvenimizi kaybettiğimiz zamanlarda genellikle kendimizi hayatın kendi akışına teslim ederiz. Umut etmeyi ve kendimiz için çalışmayı bırakırız. İstediği hayata kavuşmuş, sevdiği işi yapan hatta adını duyurmayı başarmış bir kişiye dışarıdan bakıldığında, çoğu kişinin aklından geçen “Benim kadar zor ya da benim kadar yoğun bir hayatı var mıydı? Benim de tüm zamanımı alan bir hayatım olmasaydı ben de kendim için bir şeyler yapabilirdim” oluyor. Fakat yapılan araştırmaların sonucunda elde edilen bilgilere bakıldığında adını bildiğimiz hiç kimsenin kolay bir hayatı olmamış ve kendi hayallerini gerçekleştirmek için de bolca vakitleri yokmuş. Peki, onlarca kişiyi bir kenara bırakarak yalnızca bir kişi için düşünelim ve nasıl yaptığını, ne şekilde ilerlediğini analiz edelim.

Öncelikle hayatta mutlu olmak, huzurlu olmak ya da güçlü olmak dediğimiz zaman aklımıza gelmesi gereken ilk şey kazandığımız para olmamalı. Duygular maddi olgularla yönetilemeyecek kadar hassas, derin ve güçlüdür. Öyleyse bizim için öncelik bu hayatta ne yapmak istediğimizi belirlemek olmalı. Aklımızı ve ruhumuzu ayrı ayrı dinlediğimiz zaman tam olarak ne yapmak istediğimizi anlamak hiç de zor olmayacaktır. Bunu yaparken kendimize koyduğumuz sınırları bir kenara bırakmalıyız. Engeller her zaman yıkılmak içindir ve bu hayatta imkânsız olan hiçbir şey yoktur. Yapmak istediğimiz şeyi belirledikten sonra ise artık geriye kalan kısım çok daha kolay olacak. Yapmamız gerekenlerin en başında kendimize bir hedef belirlemek geliyor. Hedef belirlemek, çoğu zaman hepimizin unuttuğu ve bu yüzden de bir işe girişirken düzenimizin kaçmasına sebep olan en önemli etkendir. Hedefimizi en başından belirlediğimiz zaman ise sırayla neler yapmamız gerektiğinin farkında olur, buna göre hareket eder ve önümüzdeki plan için motive oluruz.

Hedefimize adım adım ilerlerken önümüze engel çıkarsa ya da işin sonuna geldiğimizde başarısız olursak, hayalimizden vaz mı geçmeliyiz? Bu sorunun cevabını yaptığı işler ile veren onlarca örnek var aslında etrafımızda. Mesela Marc Zuckerberg, Bill Gates, Steve Jobs bunlardan yalnızca bazıları. Bir defa, iki defa hatta onlarca defa başarısız olabiliriz. Her başarısızlık bizi daha sağlam bir başarıya götürecektir. Çünkü başarısız olmamızın arkasında yaptığımız hataları görür ve bunları düzelterek yolumuza devam ederiz. Hedefimizi belirleyip, eksiklerimizi tamamlayıp, yanlışlarımızı telafi ederek hiç vazgeçmeden devam edersek başarı kaçınılmaz olacak. Önemli olan koyduğumuz hedefe yorulsak bile hiç durmadan yürümeye devam etmektir. Bir hedefimiz olması gerektiğinin ve bu hedefe yüzümüzü dönerek koşmamız gerektiğinin en güzel örneğini Mustafa Kemal Atatürk vermemiş midir? “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”, yalnızca bir cümle, konulmuş tek bir hedef, hedefe olan tam inanç ve hiç durmadan amaca koşma, ülkemize getirdiği başarının yanı sıra tüm dünya tarihine kazınmıştır.

Hedef koymak, hedefe koşmak içinde bulunduğumuz hayattan çok daha farklı bir istek için olabilirken, halihazırda içinde bulunduğumuz hayat için de geçerlidir. Yapmakta olduğumuz meslek için de kendimize yeni hedefler belirleyebilir ve kendi gelişimimizi daha da ileriye taşıyabiliriz. Eğitim sektörü içinde olan bir öğretmen, hizmet sektörü içinde olan bir turizmci, spor sektörü içinde olan bir antrenör, sağlık sektörü içinde olan bir doktor gibi çeşitlendirilebilecek onlarca meslek için gelişim sağlamanın başlıca kuralı da hedef belirlemektir. Sorumuz ilk olarak her zaman “Kendime daha fazla ne katabilirim?” olmalıdır. Bu sorunun cevabını verdikten sonra hedefimizi belirlemiş oluyoruz. Yapmamız gereken bıkmadan, usanmadan ama her şeyden önce vazgeçmeden hedefimize doğru yol almak. Yürüdüğümüz yolda motivasyonumuzu güçlendirmek için kendimize, ünlü yazar S. Keth Moorhead’ ın “Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır” sözünü de hatırlatabiliriz. Koyduğumuz hedefe benzer kişilerin yaptıklarını okuyabilir, varsa filmini izleyebilir ya da konuşmalarını dinleyebiliriz. Kendimiz gibi bu yolda yürümüş ve başarmış kişilerin, geçtikleri yollarda neler yaptıklarını bilmek de bizleri hedefimize daha fazla yaklaşmamız için motive edecektir.

Özellikle son zamanlarda yaşadığımız pandemi sürecinde, evde bulunduğumuz – bulunmak zorunda olduğumuz – günlerde vaktimizi boşa harcamamalıyız. Bolca olan bu vaktimizi kişisel gelişimimize yeni şeyler katarak geçirmek günün sonunda hepimiz için artılar doğuracaktır. Mesleğimizde daha donanımlı bir yapıya sahip olabilir ve çok daha başarılı işlere imza atabiliriz. Çocukluğumuzdan bu yana bizlere öğretildiği ve her sabah ruhumuza çalışma azmi katan, saygıdeğer Reşit Galip’in bizlere söylediği gibi :

“Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”