fbpx

Bir kıyafet alırken önemli olan kendimize yakışanı mı seçmek yoksa yakışsın ya da yakışmasın marka mı giymek? Eğer ürün bize yakışmıyorsa ya da yakıştığı halde ekonomik olarak bizi zor duruma sokuyorsa ve biz yine de marka alışverişinde bulunuyorsak, burada “marka” yalnızca bir takıntı haline dönüşmüş oluyor. Peki markanın takıntı haline dönüşmesi ne anlama geliyor? Takıntı, hangi ekonomik bütçeye sahip olursak olalım tercih ettiğimiz ürünlerde taşıdığımız şeyin “isim” olduğu anlamında kullanılıyor. Marka stratejileri, kalitelerinden ödün vermeden, kendi isimlerini pazarlama politikası ile ilerler. Onlar için en önemli adım ilk etapta isimlerini kazımak, kendilerine kitle oluşturmak ve sonrasında üründen ziyade isimlerini satmaktır. Her markanın kendine ait bir çizgisi olduğu kadar son zamanlarda modanın ikizleştirme hareketi ile genel olarak ürün yelpazeleri ve biçimleri aynı şekilde ilerlemeye başladı. Hangi mağazaya gitsek, nerede gezsek birbirine benzeyen insanlar görmeye başladık. Bu durum nasıl ortaya çıktı peki sizce? 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar 2000’lerin başında, daha çok insanların kendilerine ait tarzlarını görürdük. Şimdilerde ise etrafımıza baktığımızda yürüyen markalar görmeye başladık. Yakışmış ya da yakışmamış, marka takıntısı olan kişilerde bunun hiçbir önemi yok. Onlar için önemli olan o markadan alışveriş yapmak oluyor. Üstelik bütçelerinin hesabını bile yapmıyorlar. Moda algısının değişime uğramaya başladığı zamanlardan bu yana da bu nedenle büyüğü ya da küçüğü ile kıyafetlerin değil markaların tercih edildiğini görüyoruz. Peki markanın hiç mi önemi yok?

Marka kelimesinin anlamı, bir üretim firmasının kendisine verdiği isim ya da semboldür. Markalar tabii ki piyasa standartlarının üzerinde bir kalite ile üretim yaparlar. Bir ürünün, marka üretimi ile isimsiz üretimi arasında kumaş kalitesi farkı mutlaka var. Yıkadığınızda renk atması, uzun süre kullanamama ve yıpranması gibi sorunları markalarda diğerlerine göre daha uzun sürede yaşamaya başlarız. Bu gerçeği düşünerek marka alışverişi yapmak mantıklı gibi gelir. Ama tüketim çılgınlığı yaşanan son dönemlerde bir kıyafeti zaten ne kadar uzun süre kullanıyoruz ki? Mesela bir çocuğun bir kıyafeti yalnızca birkaç ay giyebildiğini düşünürsek, çocuğumuza marka ürün seçmemizin çok bir önemi var mıdır? Son yıllarda, kıyafetlerimizi devamlı olarak yenileme, dolabımıza yenilerini ekleme gibi bir huy edindik. İhtiyacımızın olmasının ya da olmamasının bir önemi kalmadı. Bu durumun özellikle orta ve alt ekonomik gruplarda daha yaygın olduğu gerçeğini biliyor muydunuz? Evet, alt ve orta ekonomik gruplardaki bireyler günümüzde markaya çok daha fazla önem veriyor. Kendi cebine para kalsın ya da kalmasın elindekini markaya yatırıyor. Bunun sebebi ise sosyal çevre faktörü. İçinde bulundukları sosyal ortamın marka satın alması kişileri de buna yöneltiyor. Bunun altında yatan sebepler ise çok daha önemli. Öncelikle kişiyi ruhu, zekası ve karakteri ile değil kıyafeti ile ölçüp biçen bir toplumumuzun olması. Kişilerin bu bakışa boyun eğmesi ve yaşadıkları özgüvensizlik. Tüm bunların birleşmesi aslında kişilerde psikolojik sorunlar da yaratıyor.

Marka almak tamamen gereksiz mi peki? Elbette değil. Alım gücünün olması marka satın almayı gereksiz kılmıyor. Gerekli ya da gereksiz gibi keskin bir cevabın verilemediği bu durumda, aslında kişinin tercihine göre marka alışverişi yapmasında da hiçbir sakınca yoktur. Bunun dışında kişinin mesleğine göre seçebileceği markalar var. Mesela bir tırmanış sporcusunun özel kıyafetler seçmesi, bir sporcunun uygun ürünleri markalarda bulabilmesi gibi. Bazen konfor ve güvenliğin önde olması gerekir. Bu gibi durumlarda da en konforlu ve en güvenli kıyafetleri markalarda buluruz.

Sonuç olarak, markanın sağladığı kalite yadsınamaz bir gerçektir. Fakat marka alımlarında bütçemize göre hareket etmemiz gerektiği çok daha önemli bir gerçektir. Sosyal çevre, statü ya da özgüven asla üzerimizdeki kıyafetle ve markası ile satın alınamaz. Kişinin var oluşu aklı, ruhu, karakteri ile olur. Bu durumda önemli olan giyeceğimiz şey bir marka değil kendimize yakışan olmalıdır. Eğer imkanımız varsa kendimize yakışanı marka da giyebiliriz, markasız da tercih edebiliriz. Önemli olan üzerimizdeki kıyafetin temizliği ve bize yakışmasıdır. Kıyafetin bir isminin olması bizim insanlığımıza puan kazandırmaz. Çünkü kıyafetlerin marka da olsalar tek başlarına hiçbir anlamı ve önemi yoktur.

Peki mesela spor sektörü içinde verilen özel dersler bir marka olsaydı ne amaçla seçilirdi? Kişiler özel derslerin marka olmasını göz ardı ederek yalnızca kendilerini daha çok geliştirmek ya da sağlıkları için de seçebilirdi. Ama bunun yanında yine sosyal çevre faktöründen, özgüvensizlik gibi durumlardan etkilenerek yalnızca markayı kullanıyor olmak için de özel ders seçimi yapabilirlerdi. Bu durumda her alanda marka seçimimizin temelinde yatan sebepleri sorgulamamız gerekmez mi? İçinde bulunduğumuz ekonomik durumun elvermesi ve o markada kendimize yakışanları bulabildiğimiz için marka seçimi yapmanın hiçbir sakıncası yoktur. Fakat kendimize yakışanı bulamayıp sadece marka olduğu için tercih etmemiz ya da kendimize yakışsa da ekonomik durumumuzun elvermemesine rağmen yalnızca marka ürüne sahip olmak için tercih ediyorsak burada bir sorun yok mudur?

Ünlü Amerikan moda tasarımcısı Marc Jacobs’ın dediği gibi;

“Kıyafetler, biri içinde yaşayana kadar hiçbir şey ifade etmez”.

Dünya üzerinde yaşamış, yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan herkes için ortak olan bir şey var aslında. Kendimizi mutlu hissetmek, başarmış olarak görmek, ruhsal huzurumuzun yerinde olması ve bizi güçlendirmesi. Günümüz dünya şartlarında onca problem varken bireysel olarak nasıl kendimizi huzurlu ve mutlu hissedebiliriz ki diye düşündüğümüz çokça vakit oluyor. Aslına bakılırsa işin özü tam olarak bireysel huzur, mutluluk ve başarıdan geçiyor. İnsanlar tek başlarına kendilerini her anlamda iyi ve güçlü hissettiği zaman dünyada değişmesi gereken her şey için biraz daha motive oluyoruz. Peki bir insanın kendini iyi hissetmesi ne kadar zor?

Hepimizin hayalleri var. Hayal kurmayı sevsek de sevmesek de farkında bile olmadan hepimiz yaşamak istediğimiz hayatın hayalini kurar ve bazen iç huzurumuzu o hayaller ile sağlamaya çalışırız. Hayal kurmak insanın doğasında vardır ve o hayaller ile iç huzuru sağlamaya çalışmak bilincimizin bizi güçlendirmek için oynadığı oyunlardır. Aslında bilincimizin bize vermek istediği mesaj “Eğer bu hayallerin için adım atmaya başlarsan istediğin hayatı yaşaman sandığın kadar zor olmayacak”. İçinde bulunduğumuz hayatın omuzlarımıza yüklediği sorumluluklar, her şeyin üst üste geldiği, özgüvenimizi kaybettiğimiz zamanlarda genellikle kendimizi hayatın kendi akışına teslim ederiz. Umut etmeyi ve kendimiz için çalışmayı bırakırız. İstediği hayata kavuşmuş, sevdiği işi yapan hatta adını duyurmayı başarmış bir kişiye dışarıdan bakıldığında, çoğu kişinin aklından geçen “Benim kadar zor ya da benim kadar yoğun bir hayatı var mıydı? Benim de tüm zamanımı alan bir hayatım olmasaydı ben de kendim için bir şeyler yapabilirdim” oluyor. Fakat yapılan araştırmaların sonucunda elde edilen bilgilere bakıldığında adını bildiğimiz hiç kimsenin kolay bir hayatı olmamış ve kendi hayallerini gerçekleştirmek için de bolca vakitleri yokmuş. Peki, onlarca kişiyi bir kenara bırakarak yalnızca bir kişi için düşünelim ve nasıl yaptığını, ne şekilde ilerlediğini analiz edelim.

Öncelikle hayatta mutlu olmak, huzurlu olmak ya da güçlü olmak dediğimiz zaman aklımıza gelmesi gereken ilk şey kazandığımız para olmamalı. Duygular maddi olgularla yönetilemeyecek kadar hassas, derin ve güçlüdür. Öyleyse bizim için öncelik bu hayatta ne yapmak istediğimizi belirlemek olmalı. Aklımızı ve ruhumuzu ayrı ayrı dinlediğimiz zaman tam olarak ne yapmak istediğimizi anlamak hiç de zor olmayacaktır. Bunu yaparken kendimize koyduğumuz sınırları bir kenara bırakmalıyız. Engeller her zaman yıkılmak içindir ve bu hayatta imkânsız olan hiçbir şey yoktur. Yapmak istediğimiz şeyi belirledikten sonra ise artık geriye kalan kısım çok daha kolay olacak. Yapmamız gerekenlerin en başında kendimize bir hedef belirlemek geliyor. Hedef belirlemek, çoğu zaman hepimizin unuttuğu ve bu yüzden de bir işe girişirken düzenimizin kaçmasına sebep olan en önemli etkendir. Hedefimizi en başından belirlediğimiz zaman ise sırayla neler yapmamız gerektiğinin farkında olur, buna göre hareket eder ve önümüzdeki plan için motive oluruz.

Hedefimize adım adım ilerlerken önümüze engel çıkarsa ya da işin sonuna geldiğimizde başarısız olursak, hayalimizden vaz mı geçmeliyiz? Bu sorunun cevabını yaptığı işler ile veren onlarca örnek var aslında etrafımızda. Mesela Marc Zuckerberg, Bill Gates, Steve Jobs bunlardan yalnızca bazıları. Bir defa, iki defa hatta onlarca defa başarısız olabiliriz. Her başarısızlık bizi daha sağlam bir başarıya götürecektir. Çünkü başarısız olmamızın arkasında yaptığımız hataları görür ve bunları düzelterek yolumuza devam ederiz. Hedefimizi belirleyip, eksiklerimizi tamamlayıp, yanlışlarımızı telafi ederek hiç vazgeçmeden devam edersek başarı kaçınılmaz olacak. Önemli olan koyduğumuz hedefe yorulsak bile hiç durmadan yürümeye devam etmektir. Bir hedefimiz olması gerektiğinin ve bu hedefe yüzümüzü dönerek koşmamız gerektiğinin en güzel örneğini Mustafa Kemal Atatürk vermemiş midir? “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”, yalnızca bir cümle, konulmuş tek bir hedef, hedefe olan tam inanç ve hiç durmadan amaca koşma, ülkemize getirdiği başarının yanı sıra tüm dünya tarihine kazınmıştır.

Hedef koymak, hedefe koşmak içinde bulunduğumuz hayattan çok daha farklı bir istek için olabilirken, halihazırda içinde bulunduğumuz hayat için de geçerlidir. Yapmakta olduğumuz meslek için de kendimize yeni hedefler belirleyebilir ve kendi gelişimimizi daha da ileriye taşıyabiliriz. Eğitim sektörü içinde olan bir öğretmen, hizmet sektörü içinde olan bir turizmci, spor sektörü içinde olan bir antrenör, sağlık sektörü içinde olan bir doktor gibi çeşitlendirilebilecek onlarca meslek için gelişim sağlamanın başlıca kuralı da hedef belirlemektir. Sorumuz ilk olarak her zaman “Kendime daha fazla ne katabilirim?” olmalıdır. Bu sorunun cevabını verdikten sonra hedefimizi belirlemiş oluyoruz. Yapmamız gereken bıkmadan, usanmadan ama her şeyden önce vazgeçmeden hedefimize doğru yol almak. Yürüdüğümüz yolda motivasyonumuzu güçlendirmek için kendimize, ünlü yazar S. Keth Moorhead’ ın “Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır” sözünü de hatırlatabiliriz. Koyduğumuz hedefe benzer kişilerin yaptıklarını okuyabilir, varsa filmini izleyebilir ya da konuşmalarını dinleyebiliriz. Kendimiz gibi bu yolda yürümüş ve başarmış kişilerin, geçtikleri yollarda neler yaptıklarını bilmek de bizleri hedefimize daha fazla yaklaşmamız için motive edecektir.

Özellikle son zamanlarda yaşadığımız pandemi sürecinde, evde bulunduğumuz – bulunmak zorunda olduğumuz – günlerde vaktimizi boşa harcamamalıyız. Bolca olan bu vaktimizi kişisel gelişimimize yeni şeyler katarak geçirmek günün sonunda hepimiz için artılar doğuracaktır. Mesleğimizde daha donanımlı bir yapıya sahip olabilir ve çok daha başarılı işlere imza atabiliriz. Çocukluğumuzdan bu yana bizlere öğretildiği ve her sabah ruhumuza çalışma azmi katan, saygıdeğer Reşit Galip’in bizlere söylediği gibi :

“Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”

Bir fitness kulübü için kişisel antrenör hizmeti veriyor olmanın faydası göz ardı edilemez. Sadece üyelik dışı önemli bir gelir kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda kişisel eğitim ve üye devamlılığı da yakından bağlantılıdır.
Araştırmalara göre, kişisel eğitim hizmetlerini kullanan üyelerin kullanmayanlara göre üyeliklerini yenileme olasılığı daha yüksektir .

Sorun şu ki, antrenörler satış konusunda eğitimli değiller !

Bir antrenör ekibi yönetiyorsanız veya kendiniz bir antrenörseniz, potansiyel müşterileri en iyi şekilde nasıl belirleyeceğinize ve nasıl ilerleyeceğinize dair bilgiye ihtiyacınız olacaktır.

Birçok fitness yönetici ve personeli satıştan rahatsız oluyor ancak tesisinizin başarısı birinci sınıf bir satış elemanı olmanıza bağlı olabilir. Müşterilerin hizmetlerinize para harcamasını sağlayamazsanız, en yüksek bilinirliğe sahip olmak, en yeni makinelere sahip olmak veya en popüler müşterilere sahip olmak sizi kurtarmaz.

Kişisel antrenör hizmetlerinin satışında başarılı olmak istiyorsak bilmemiz gereken şeyin müşterilere korkularını ve endişelerini nasıl yenebileceğini söylemeyi bilmelisiniz diyebilirim. İtirazlar bellidir.Hazırlıklı olmalısınız.
Bir müşterinin sözünü hiç kesmeden dinlemelisiniz.Hatta sonrasında cümlelerini tekrarlayıp cevaplara öyle geçmekte fayda da olacaktır. Yaklaşımınızın süreç için çok önemli olduğuna inanıyor. Ama ilk etapta konuşma yapmak için insanlar ile yüz yüze olmanızın önemli olduğunu bilmelisiniz.Anlayış göstermeniz, sorular sormanız,bilgiler vermeniz ve bunu göz teması ile yapmanız gerekiyor. Her şey bağlanmakla ilgili.Özel ders satışında insanları önünüze getirmelisiniz.

Ücretsiz seanslar,eğitmenlerin potansiyel müşteriler ile yüz yüze kalmasını sağlamak için iyi bir yol. Buna “test sürüşü” diyebiliriz.
Bazen ücretsiz hizmet sunduğunuz kişiler büyük fark yaratabilir.Pazarlamaya çok para harcamak yerine, doğru kişilere ücretsiz hizmet verebilirsiniz.Bir çok ünlü fitness kulübü büyürken bu yöntemi kullandı. Ücretsiz eğitim verdiğiniz kişilerin devam etmesini ve ücret ödemesini sağlamakta sizin elinizde.Bu şekilde bir yöntemle sadece yeni müşteriler kazanmazsınız, yürüyen reklam panolarınınız olabilir.
Bir hastane veya okul ile dört haftalık bir fitness çalışması için gönüllü aradığınızı söyleyerek kontak kurabilirsiniz.Daha önce yapılmış bir çalışmadan örnek verecek olursam ; Çalışmaya kaydolan 31 katılımcıdan 15’i müşteri olarak devam etmeye karar verdi.
Müşterileriniz için kelebek etkisi yaratın. Siz onlara bir adım atın onlar daha fazla gelecektir. Bilginize,hizmetinize ve iletişimize güvenin. Güvenmiyorsanız eksik yanlarınızı geliştirin. Güven buradaki sihirli kelime. Siz kendinize güvenirseniz,size güveneceklerdir.

Çok iyi şeyler satıyorsunuz. İyileştirilmiş sağlık ve zindelik, daha fazla enerji, artan güven ve özgüven.
Kendinize ve hizmetlerinize inanmalısınız.Siz fiyata takılmamalısınız…

Birçok firma ürün veya hizmetini daha fazla insana ulaştırmak için çeşitli yollara başvurarak pazarlama stratejileri geliştirmektedir. Markanın pazarlama konusundaki davranışı, marka profilini bizim gözümüzde çizmektedir. Satışlarını arttırmak isteyen markaların bazı zamanlarda çok ufak dikkatsizlikten  veya yanlış davranıştan dolayı ciddi pazarlama hataları yaptığını görürüz. Bu hataların içerisine kimi zamanlarda büyük firmalarında dahil olduğunu görünce ‘BÜYÜKLER DE HATA YAPAR’  demek ve 2018 yılında büyük firmaların yaptığı büyük Pazarlama hataları konusunu derlemek istedim.

Büyük Firmaların Pazarlama Hataları

SNAPCHAT TASARIM İYİLEŞTİRME GÜNCELLEMESİ

Snapchat, uzun yıllar tasarımında fazla bir değişiklik olmamasından ve çeşitli sosyal medya platformların aynı işlevi görmesinden dolayı artık tasarımında bir değişiklik yapılması gerektiği düşüncesine girmiştir. 2018 yılında yayınlamış olduğu güncellemeyle 1.2 Milyonu aşkın kullanıcının yeni tasarımından hoşnut kalmadığını ve eski tasarımı istedikleri dile getirilmiştir. Güncellemesinde geri adım atmayan Snapchat, birçok kullanıcısını kaybetmiştir.

H&M HOODİE TARZI TASARLADIĞI TİŞÖRT

H&M’in tasarlamış olduğu tişörtünde yeşil tonlarını kullanarak tişört üstüne “coolest monkey in the jungle” baskılı yazısı ve model olarak kullanmış olduğu siyahi çocuk ile pazarlama hataları konusunda damgayı vurmuştur. H&M in bu reklam kampanyasıyla ırkçı bir tutum sergilediği düşünülerek tepki topladı. Protesto edilen dünya devi, önemli ölçüde ciro kaybına uğrayarak bunun faturasını ağır ödemiştir.

HEİNEKEN REKLAMI VE SLOGANI

Bira firması olarak bilinen Heineken, hazırlamış olduğu reklam kampanyasında oynayan oyuncular ve reklam akışı ırkçı bir tutum sergilediği varsayılmıştır. “Bazen daha hafif olan daha iyidir.”  sloganıyla bilinen bu reklam sosyal mecralardan ırkçı olarak geri dönüşler alması sonucunda firma prestij kaybı yaşamamak adına reklam projesini tamamıyla iptal ederek piyasadan geri çekmiştir.

PAPA JOHN’S  PİZZA REKLAM GÖRÜŞMESİNDEKİ TUTUMU

ABD’nin pizza devlerinden biri olan Papa John’s Pizza, reklam kampanyası düzenlemek adına reklam ajansıyla görüşmesinde siyahi insanları “zenci” olarak nitelendirmesi ve ırkçı yaklaşımı pahalıya mal oldu. Bu davranışları sosyal medyada hızla duyularak bütün tepkileri üstüne çekmiştir. Tepkiler sonucunda firmanın CEO’su John Schnatter, istifa etmek zorunda kalmıştır. Bunun yanında kısa süreliğine de olsa firmanın satışları yaklaşık % 10 oranında düşüş yaşamıştır.

Pazarlama Hataları yüzünden büyük firmalar bile ciddi ölçüde etkilenip, önemli kayıplarla karşılaşırlar. Bu hatalar dikkate alınarak, özellikle ırkçı olarak algılanmama konusunda pazarlama stratejisi oluşturulmalı ve geçmiş yıllardaki başarılı stratejiler göz önünde bulundurularak projeler hayata geçirilmelidir.

Büyük markaların gündemde uzun süreler kalmak için bilinçli olarak mı bu hataları yaptığı düşüncesi ise ayrı bir tartışma konusu olarak incelenmelidir…

Merdiven altı diye anlatılan spor salonlarından 40.000 metrekareyi geçen dev tesislere  giden 20 yıllık sürede spor anlayışı konusunda oldukça uzun bir yol aldık. Araştırmalarımız 2025 yılı geldiğinde sektörün %30 daha büyüyeceğini göstermektedir. Bu kadar hızlı büyümeyi yaşayan başka sektör var mıdır bilmiyorum ama ülke olarak sağlıkı yaşam konusunda bilinçlenmeye başladık.

 

Bilinçli müşteri 2000’li yılların başlarında oldukça azdı ve bir işletme kendini anlatmak için oldukça zorlanıyordu. İşletme sayısının azlığı fiyat,performans dengesini bozduğu için müşteriler ilk dönemlerde oldukça temkinliğiydi. Yıllar geçtikçe müşteri bilinçlndi,seçenekler arttı,fiyatlar düştü. 2004 yılında önde gelen bir spor merkezinde işe başladığımda babamın burası çok iyi daha iyisi olmaz bence ,sen buradan ayrılma dediğini dün gibi hatırlıyorum. Şimdilerde o işletmeye benzeyen 100’ün üzerinde yer var…

 

İlk yıllarda ara,randevu al, sat mantığı üzerine kurulan işletmeler yıllar içerisinde yönlerini değiştirerek farklı yöntemler ile pazarlama ve satış yapmaya başladılar. Bu değişim tüm sektöre bakıldığında halen %50 civarındadır. Sektör çok hızlı büyüdüğü için farklı bir şey söyleyecek yönetici yetiştiremedi bu konuda eksik kaldı. 

 

Body building anlayışı fitness anlayışına, fitness anlayışı ise son zamanlarda wellness anlayışına dönüşmüştür. Bu geçişler işletmeleri değişime yönlendirmiş, değişemeyenleri ise küçülmeye veya iflasa kadar getirmiştir. Bilinmelidir ki teknoloji içinde bulunduğumuz sektörü çok olumlu yönde desteklenmektedir. Teknolojiye ayak uydurmak en önemli detaydır. Burada çok kısa bir detay vermek isterim. Bir çok dilde aynı anlamlara gelen  (s) sistem ,(p) rogram , (o)rganizasyon, (r)ekor, (t) eknoloji olarak açabileceğimiz ‘sport’ kelimesi bize bir yol haritasıdır. Teknoloji geliştikçe sektör gelişmektedir. 

 

Rekabetin artması, teknolojinin gelişmesi, müşterinin bilinçlenmesi gibi bir çok detay pazarlamaya marka birlikteliklerini getirdi. Bu spor merkezine üye olursanız size özel avantajlar var denilmeye başladı ve müşteri için yeni bir tercih sebebi oldu. En iyi restoranlarda indirim, ücretsiz tatiller hatta arabalar hediye verilmeye başlandı. Üyelik ile verilen bu promosyonlardan ne bekleniyordu diye soracak olursanız cevap çapraz satıştır. Bir çok firma artık spor salonlarının gücünün farkında ve kendi ürününü tanıtabilmek için ücret ödeyerek promosyonlar yapmaya başladılar. İyi bir araba firması tanıtım için ideal bulabilir veya organik ürünler satan bir firma için doğru yer olabilir.

 

Tüketici o kadar çok pazarlama çalışmasına maruz kalıyor ki her zaman en doğruyu tercih edemiyor. Zaten her zaman ihtiyacımız olanı alsaydık wellness üzerine çalışan yerlerin reklam çalışması yapmasına gerek kalmazdı, müşteri direk gelir alırdı. Çünkü reklam ihtiyacı olmaması gereken bir sektördür. 

 

Geçen 20 yılda değişen veya gelişen bazı konu başlıklarından bahsettim. Bundan sonra ki sürecin şehir hayatının siteleşmeye yönelmesi ile spor ve spa merkezi işletmelerinin buralarda büyümesini beklendiğini bilin diyerek sonlandırayım. 

 

Ülke ve sektör gelişiyor, farklılaşmak ise en önemli detay…

Fitness sektörü her geçen gün büyümeye devam ediyor. Geleceğin yatırım alanı olarak gösterilen bu sektör hakkında Carrera fitness&spa Genel Müdürü Yalçın Yaşar ile konuştuk

1) Fitness ve Spa işletmeciliğinde her alanda bulunmuş bir kişi olarak okurlarımıza kısaca kendinizi anlatmanızı isterim

2004 yılında beden eğitimi ve spor yüksekokulunda öğrenciydim.Bir hocam okul bittiğinde sizi kim tanıyor olacak işte bu diplomadan daha önemli bir detay demişti.Bu cümle okul ve iş hayatının aynı anda gitmesinin başlangıcı oldu. Sports International o yıllarda beni masör olarak işe aldı ve ardından antrenör oldum. Pazarlama iletişimi Y.Lisans eğitimi ile yönetim tarafına geçip Atatürk Havalimanı iç ve dış hatlarında spa merkezi işletmesi kurdum. Ağaoğlu Myclub ile 8 yıl süren Satış ve Kulüp yöneticiliğinden sonra Clubsporium Genel Müdürü oldum.Carrera Fitness&Spa İzmir’den sonra İstanbul’da da olmaya karar verince bende Genel Müdür olarak aileye katıldım.Bu göreve ek olarak öğretim görevliliği ve wellness institute eğitim koçluğu yapmaktayım.

 

2) sektörün her alanında bulunmuş bir kişi olarak gelişimden memnun musunuz?

 Türkiye’de şu anda bir kişinin spora harcadığı para on avroyu geçmiyor maalesef. Bu yan komşumuz olan, hatta ekonomik olarak bizden daha kötü durumda olan Bulgaristan’da otuz yedi avro civarında. Bu bağlamda biz çok kötü görünüyoruz ancak pozitif tarafını söyleyeyim son beş yılda yüzde yirmi beşin üzerinde bir büyüme gösterdi. Yani bu beş yıl önce beş altı avrolarda bir seviyedeydi. Şu an on avrolarda. Aslında sosyal medyanın ve sinema sektörünün sağlıklı yaşamaya, fit olmaya, formda görünmeye çok önemli bir destek olduğunu düşünüyorum. O yüzden sosyal medyada spor hocalarının paylaşımları ya da spor yapan kişilerin paylaşımlarının çok fazla beğeni alıyor olması beni sektör açısından pozitif yönde etkiliyor. Bu bir özenme yarattı ve doğru bir şeye özenme ve buna herkesin özenmesini istiyorum. Bu kötü bir şeye özenti değil inşallah daha da iyi hale gelecek.

 

3-Tüketicinin spor salonu tercihlerini neler etkiliyor?

Grup dersleri tercih sebeplerini etkiler. Bulunduğunuz lokasyonda fark yaratmak istiyorsanız, grup derslerinin içeriği, grup dersleri eğitmeniniz ve grup dersleri sayınız sizin tercih edilme oranınızı arttırır. Bu sorunun cevabı yüksek lisans tezimde şöyle görünüyor;  bir kulübün tercih edilme sebebini araştırdığımızda hijyen en önemli konu çıkıyor. Hijyenin alt başlıklarına baktığımız zaman da duşların hijyeni her şeyden daha önemli çıkıyor. O zaman biz tercih sebebinde hijyeni en önemli sıraya koyuyoruz ama tecrübelerimiz de şunu söylüyor; lokasyon, grup derslerinin içeriği ve eğitmen kalitesi de tabi ki tercihleri etkiliyor.

 

4) Grup egzersizleri neden önemli sizce ?

Carrera Fitness & SPA olarak GoMax diye yeni yarattığımız bir grup egzersiz sistemi var. Bu grup egzersizini verebilmek için belirli bir tecrübeye sahip olmak gerekiyor çünkü bu dersi her türlü sağlık grubundan insana yaptırmaya çalışıyoruz. Bel fıtığı da olsa, boyun fıtığı da olsa biz bu kişiyi nasıl dersin içine adapte edebiliriz diye bakıyoruz çünkü biz hiç bir sağlık sıkıntısını problem olarak görmemeye çalışıyoruz. Asıl amaçlarımızdan bir tanesi de bu ‘herkes yapabilir’. Spor yapmasında doktor tarafından verilmiş bir rapor yoksa biz o kişiyi spor programına nasıl entegre edebiliriz ona bakıyoruz. Bunun için gerçekten Türkiye’de ilk defa bizimle çalışan yurt dışından getirttiğimiz hocalarımız var.Hocalarımız ile GoMax  için maksimuma git, maksimuma giden ders anlamında söylüyoruz. Biz o dersi gerçekten insanların maksimum kapasitesini test etmesi için kullanmaya çalışıyor, Kişinin kendi Everestini bulmasını amaçlıyoruz. Bu arada bu şaka değil Bundan sonra ki amacımız bu dersin katılımcıları ile dersi zirvede yapmak.Bu tarz dersler aidiyet duygusana ciddi katkı sağlıyor ve bu nedenle önemliler.

 

5) Kariyer olanaklarını nasıl görüyorsunuz ?

sporu pazarlamanın yolunun beden eğitimi spor ve yüksekokulu koridorlarından geçtiğini düşünüyorum. Spor eğitimi almış bir insanın spor pazarlamasını daha iyi anlayacağını düşünüyorum çünkü sporu bilmiyorsanız ürünü satmanız çok zor. Ben masörlük, antrenörlük daha sonrasında da spor pazarlaması üzerine devam etmiş bir kariyere sahibim.beden eğitimi okuyan bir gencin kendini sadece bir öğretmen adayı ya da bir antrenör adayı olarak görmesini çokta mantıklı bulmuyorum. Biraz yelpazeyi geniş tutmak lazım. Artık Türkiye’de wellness sektörü çok ciddi bir şekilde büyüyor. CrossFit diyebiliriz, out-door aktivite diyebiliriz ya da bir fitness kulübünün yönetimi diyebiliriz bunların tamamı için temel aslında spor. Bu yüzden sporu bilmek, satmak için veya pazarlamak için en temel konu. O yüzden antrenörlük de okuyor olsa, beden eğitimi öğretmenliğide, bu kulüplerin yönetiminde eğitim çok kıymetli ve sporu eğitim olarak almış kişilerin daha başarılı olacağını düşünüyorum.

 

Sektörün fiyat politikaları?

Aslında bu soruya “sağlıklı ve uzun yaşamanın bedeli sizce ne kadardır?” sorusuyla cevap vermek isterdim. Fakat daha ayrıntıya inmek gerekirse bugün aylık elli TL’ye de spor yapmak mümkün dört yüz TL’ye de. Ben sektörün aylık maliyette 150-200 tl bandında spor yapılan yerlerin güvenilir eğitmen kalitesinin doğru alet ekipman  performansının gayet verimli olduğunu düşünüyorum. Günde milyonlarca sigaranın satıldığı bir ortamda da spora pahalı denilmesini kabul etmiyorum. O nedenle beş tl dahi olsa bir sigara paketi ayda 150 TL yapar ve biz 150 TL’ye aylık spor yaptırıyoruz. O nedenle spor pahalı bir aktivite değil çünkü askeri ücretle çalışan bir kişinin dahi günde bir, ayda 30 paket sigara içtiğini düşünürsek bizde günde bir paket sigara masrafıyla spor yapabilirler. O yüzden sporun herkes tarafından ulaşılabilir bir şey olduğunu düşünüyorum. Tembelliğin spor yapmamakta en temel konu olduğunu düşünüyorum.

 

6 ) sektörde yer alan tanınmış firmaların kapanması sizce sektöre zarar verdi mi?

Otomotiv sektöründe bir fabrikanın kapanması diğer markalara ne kadar zarar verirse bize de o kadar zarar verdi. Yani bu durum bir zarar olarak görülmemeli. Her sektörde kapanış, her sektörde açılış, her sektörde iflas mevcut bir durum. O yüzden spor sektöründe bir firmanın iflas etmiş olması sektöre zarar vermez. Oyunculardan bir tanesi iflas etmiş olabilir. Tekstilde bir firmanın iflas etmesi tekstil piyasasını batırıyor mu? Tam aksine onun müşterileri başka bir yere kayıyor. O yüzden biz bu durumu avantaj olarak görüyoruz ve hatta bunu pozitif yönde kullanabileceğimizi düşünüyoruz. Müşteri tarafından yanlış anlaşılmış olabilir bu konu ama sektörün her hangi bir zararda olduğunu düşünmüyorum.

 

Son zamanların en popüler uygulamalarından Personal Trainer hizmetinin nasıl katkıları var ?

Personal Trainer hizmeti daha önce sadece bir amaç uğruna hızlı performans için yapılıyordu. Örneğin sinema oyuncuları bize geliyorlardı. Dört hafta sonra sinema çekimim var yapabilir miyiz? Veya mezuniyet önce öğrenciler, düğün öncesi hanımefendiler beyefendiler geliyordu. Ama şimdi bu spor disiplininde gerçek bir çalışma şekline dönüştü. Müşteri spor kulübüne üye olurken  Personal Trainer hizmeti alırsa daha çok gelişeceğini görüyor.

Bizim sektörde gördüğümüz problemlerden bir tanesi de istikrarsızlık. Spor geçici bir heves olmamalıdır. Yani üye oluyoruz, bu iş için para harcıyoruz, kıyafetler ayakkabılar alıyoruz. Fakat zamanla salona geliş-gidişler azalıyor. Spor ömür boyu olmalıdır. Biz özellikle bu hevesi her zaman zirvede tutmak için spora renk kat mottosuyla zumba etkinlikleri, basketbol ya da masa tenisi turnuvaları düzenliyoruz ya da daha fazla kim koşabilir etkinlikleri düzenliyoruz. Bunlar tamamen kulübe daha fazla gelmesi için yapmış olduğumuz etkinlikler çünkü üye olmak başka bir şey kullanmak başka bir şey. Biz kullanması için teşvikte bulunuyoruz. O yüzden Personal Trainer hizmetlerinin sektör açısından şöyle bir fiyatlandırması olduğunu düşünüyorum teşvik edici en iyi fiyatlarda. insanlar motivasyon kaybı yaşayabiliyorlar Personal Trainer sporcunun motivasyonunu destekleyebiliyor. O yüzden fiyatlandırmayı iyi bir şekilde yapabilirseniz size Personal Trainer müşterisi de çıkıyor bu bir kulüp içinde ek bir gelir demek . şu an da pt satışları Türkiye’de kötü bir seviyede değil.

 

Son olarak yeni trendlerden bahseder misiniz?

Sportif anlamda kendi vucut ağırlığınız ile yaptığınız egzersizler çok popüler. Pazarlama alanında ise markaların spor müşterisini hedef aldığı çalışmalar.Mesela bir otomotiv firmasının spor salonlarında kullanılmak üzere kendi havlularını yaptırıyor olması, bir kozmetik firmasının bayanlar soyunma odasına kendini sponsor olarak konumlandırması veya bir tekstil firmasının benim ürünlerimi hocalarınız giyebilir mi diyip gerçek müşteriye gerçek bir deneyim veya gerçek bir görüntü vermek istiyor olması gibi. Markasını burada söylemeyelim ama gerçekten bir şampuan markasının tüketici tarafından kullandırılıp arkasından nasıl buldunuz sorusu bir tv reklamından daha ucuz ve daha gerçek bir reklam çalışması. O yüzden spor sektörüne çok ciddi bir marka desteği var şu anda bununda yeni bir trend olduğunu söyleyebilirim.

 

 

Ülkemizde fitness ve spa merkezlerine olan ilgi günden güne artıyor. Artan bu talebe karşılık
sektöre genç ve yeni firmalar giriş yapmakta. Bu yeni girişimlerden bazıları kayda değer bir başarı
grafiği gösterirken bir kısmı da olumsuz bir şekilde hikayelerini sonlandırıyorlar.
Şehrin tam merkezinde, Astoria Alış-veriş merkezinin içinde İstanbullu’lara hizmet vermeye
başlayan Carrera Fitness ve Spa Merkezi’nin Genel Müdürü Yalçın Yaşar ile Türkiye’deki fitness
sektörünü konuştuk.

2. Soru: Türkiye fitness pazarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer ülkelerle karşılaştırdığınızda, sizce
artıları ve eksileri nelerdir?

Amerika merkezli IHRSA bir araştırma yaptı ve sadece İstanbul’da son 5 sene içerisinde  her yıl
ortalama 15 büyük ölçekli spor merkezi açıldığını tespit etti. Bu büyüme rakamlarını, hareketsiz bir
yaşam tarzının giderek ülkemizde bir sorun haline gelmesine ve bu sorunun çözümünü arayan bilinçli
bir nesilin yetişiyor olmasına bağlayabiliriz. Ülkemizde kişi başı spor harcaması sadece 10 euro
civarındadır. Bu rakam dünya ve Avrupa incelendiğinde oldukça düşük kalsa bile son 5 yılda %25
oranında bir artış göstermiştir. Spor bilincinin sosyal medya ve ABD yapımı filmler sayesinde daha da
artacağını düşünüyoruz. Ülkemizin spor yatırımı için oldukça ideal bir yer olduğu kanısındayım.

3. Soru: Geçtiğimiz yıl önemli bazı markalar operasyonlarını durdurma kararı aldı. Bu kapanmalar
sizce güven kaybı yarattı mı?

Otomotiv sektöründe bir otomobil fabrikasının kapanması o sektöre ne kadar zarar verirse bu
kapanmalarda bizim sektörümüze o kadar zarar veriyor. Kapanışlar, iflas veya yeni açılışlar tüm
sektörlerde var olan bir durumdur. Hizmeti, yeni yatırımları ve kalite anlayışıyla sektördeki
yatırımlarına devam eden firmaların farkları böylelikle ortaya çıkıyor diye düşünüyoruz.

4. Soru: Bize sektörün fiyat politikasından bahsedebilir misiniz?
Spora pahalı diye bakılan bir ortamda her gün milyonlarca sigara satılıyor. Asgari ücret ile çalışan bir
kişi dahi ayda 200 TL sigaraya para ayırıyorsa birçok hizmetin bir arada sunulduğu sağlıklı yaşam
merkezlerine de en az aynı para ayırılabilir. Bu örnekten yola çıkarak sporun herkes tarafından
ulaşılabilir olduğunu düşünüyorum.

5. Soru: Peki, fitness ve sağlıklı yaşama önem veren bireyler tercihlerini neye göre yapmalılar ?

Bu soruya öncelikle akademik olarak yaptığım çalışmanın sonucu söyleyerek cevap vermek isterim.
Yüksek lisans tezimi yazarken aktif bir kulübün üyelerine bir kulübü tercih etme sebeplerini sordum.
Bu araştırmanın sonucunda hijyenin en önemli etken olduğunu tespit ettim. En önemli detay ise
tuvalet ve duş alanlarındaki hijyendi. Buna ek olarak deneyimlerim lokasyonun, hizmet çeşitliliğin ve
yaratılan aile ortamının  etkili olduğunu gösteriyor.

6. Soru: Günümüzde spor dünyasında yeni trendler neler?

Sportif anlamda vücut ağırlığı ile yapılan egzersizler ve grup dersleri çok popüler. Buna ek olarak son
dönemlerde markaların yeni gözdesi fitness kulüpleri. Gerçek müşteri deneyimlerini gözlemlemek için
çok farklı çalışmalar yapılmakta. Örneğin; Bir otomotiv firmasının tanıtım yapmak amacıyla spor
havluları üzerine logosunu koymasından tutun, spor salonunun duşlarına şampuan koyan firmaya
kadar her alanda çalışmalar yapılmaktadır.

Yakın zamanda televizyon reklamlarında yeni bir anlayışına geçileceği konuşulmaya başlandı.Bu reklam anlayışında aynı kanalı izleyen insanlar aynı reklamları izlemeyecekler.Bu yenilik izleyici için hiç almayacağı bir ürünün reklamını izleme zorunluluğunu ortadan kaldırırken, reklam veren içinde hedefi olmayan kişilere reklam bütçesi ayırmama avantajı sağlıyor.

Reklam ve pazarlama dünyası yenilikler arıyor,tasarruf etmek istiyor ve en önemlisi gerçek müşteriye ürün göstermek istiyor. Bu bakış açısı ile pazarlama için fitness merkezleri çok doğru bir mecra oluyor.Fitness merkezleri ise sadece üyelik yaparak ilerleyemeceğini artık gördü.Markalar için fitness doğru yer iken, fitness merkezlerinin ek gelir elde etmesi ise sektör için büyük bir destek.

Markalar ellerindeki bütçeyi o kadar doğru harcamaya çalışıyorlar ki sponsorluk veya reklam çalışması için görüşme yaparken neden sizin spor merkeziniz ile çalışmaları gerektiğine her zaman olduğundan daha fazla ikna olmak istiyorlar. İşte tam da bu noktada elinizde büyük bir güç olduğunu bilmeli ve yukarıda bahsettiğim gerçek müşteri vurgusunu unutmamalısınız. Sizi markalar karşısında güçlü yapacak verilere mutlaka sahip olun. Cinsiyet dağılımı,yaş aralığı,günlük kullanım sayısı,en yoğun günler-saatler,meslek dağılımları,grup derslerinin katılımcı sayısı vb. bir çok küçük gibi görünen büyük detayları her zaman güncel tutun. Pazarlama dünyası rakamlar ile konuşmayı sever.

Her gün büyüyen fitness sektörünün 2025 yılı geldiğinde %30 daha büyümüş olacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki yıllar içerisinde bu kadar büyüme vaat eden başka bir sektör var mı bilmiyorum ama Bu büyüme hızı bile bir çok markanın dikkatini çekecektir. Yeni yapılacak olan fitness merkezlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise sponsor firmalar için reklam alanları yaratmayı planlamak olmalı.Önceki yıllarda markalar fitness merkezlerinde bu kadar reklam çalışması yapmıyordu ancak gelecek öyle olmayacak. 

Rekabet fitness merkezleri üzerinden reklam yapmayı deneyecek firmalar içinde fitness merkezleri içinde önemli bir konu. Bu nedenle fark yaratmak için doğru firmalar yan yana gelirse dünya çapında güzel pazarlama işleri ortaya çıkabilir. En sevdiğim çalışmalardan biri özel dikim yapan bir moda evinin soyunma dolaplarına bir kutu içerisinde yaka ve kol manşeti bırakıp içerisine devamı için bize bekleriz yazan bir not bırakmasıdır. Bir diğeri ise dünyanın en büyük matkap markalarından birisi için fonksiyonel çalışma alanında yaptığımız çalışmadır. İki uç sektör ama hedef kitle aynı. Marka yöneticileri eğlenceli çalışmalar yapmaktan keyif alıyorlar çünkü bu çalışmalar aynı zamanda başka bir reklam alanı olan sosyal medyayı da destekliyor.

İki taraflı kazanç sağlayan bu iş birliğinin yakın zaman içinde tüm fitness merkezlerinde kullanılmasını beklediğimi belirtmek isterim.